Pazartesi, Eylül 8

..!

bazı zaman
sadece bir kelime
doluluk.
bazı zaman
tek bir kelime!
çürüyorum!
içim boşalıyor!
ölüyorum...

.!.

.
işaretler vardır -kutsal kitaplardaki metaforlar gibi- zamanda çakılı kalan.
yolda giderken posta kutuları görürüz içleri dolu posta kutuları...
açılmak için onca zaman bekliyen... işarettir O. durup baksan, sorsan,soruştursan

alamazsın cevabı, öğrenemezsin hiçbirşey, adres yanlış çıkıverir. geçip gidersin.
zaman akar, uykuya dalarsın. bir işaret beliriverir, o zaman anlarsın...
zaman örtüsünü kaldımıştır giz`in.
"nasıl da bütünleniverir herşey!"
zaman, herşeyi ama herşeyi kucaklıyor.

...
.pembe bir örtü salınıyor bir adamın ellerinde. o pembelik gerçekten büyüleyici. ve perde kalkınca birazcık havaya, kızgın bir boğanın boynuzlarında soluklanacak vakit yoktur.

hiçbir şey "gece" kadar rahatsız etmiyor

bu,
gece
bu,
karanlık
bu, kurtpususu
hiç
buKadarAni
bastırmamıştı.

.doStum.















Esrik ruhun önceden gülümserdi,
O büyük kahkaha ne zaman koptu.
Görünmeyen rüzgarlar gibi eğdin zamanı
O hiç tanımadığım “kendin”e doğru.
Şimdi anımsamaya çalışıyoruz yolumuzu ne zaman kaybettiğimizi
Ve unutmaya başlıyoruz geçmişin derinliklerinde.
Küçük bir çocuğun işaret parmağında görüyorum bazen
Bazen,
o büyük öğle güneşini,
alnını aydınlatan o öğle güneşi
şimdi aramızda kıtalar var; sanki! 2/5/7

Deli Halayı























Deli Halayı

Olmazlar gelmezler hiçbir zaman bilmezler
Gelmezler bilmezler hiçbir zaman dönmezler
Bilmezler dönmezler hiçbir zaman olmazlar
Ol ol gel gel bil bil

Olmazlar gelmezler hiçbir zaman bilmezler
Gelmezler bilmezler hiçbir zaman dönmezler
Bilmezler dönmezler hiçbir zaman olmazlar
Gel gel bil bil dön dön

Ol ol gel gel bil bil
Gel gel bil bil dön dön

replikas/deli halayı

Gizem ne yapıyorsun?

Gizem ne yapıyorsun? Nasılsın? sigaran bitmedi mi daha? Benim de boğazım ağrımaya başladı, yoksa bulaşıcı mı bu boğaz ağrısı, hı? ‘Ne dersiniz?’ Bak ne çalıyor? Börn tu bi vayld. Niye öyle bakıyorsun ya... alla alla... o su damlasını ben içecektim. ne ne gülüyorsun? Hah tam oldu geyirince. Kollarını da birleştirince tam oldu... çok mu uykun geldi... ben de uyuyacam ama birazdan. Ah ha ha orası beni güldürüyor, hi hi hi... nereye... nereye gidiyorsun??? ha tamam. Lavabonun sesi geliyor anladım banyodasın... biri daha kalktı, sesini duydum hilal mi nebiş mi ve bunun konuyla –ki bir konu da yok ya, neyse- ne ilgisi var??? “istanbulda neyim var kimim” var diyor ama benim birkaç arkadaşım var istanbul da... o dudak kreminin tadı güzelmiş... kampta gibiyiz, bir tek önümüzde ateş eksik, aman dur ne yapıyosun, odayı yakacan manyak... bu şarkıyı seviyorum, raydırs on dı storm... çok zayıfım de mi? Eridim bittim bu dönem... beni besle. Açım çok açım. Şuan pek aç değilim, öyle bakma. saçlarının bu kadar dökülmesi normal mi? Sen çok döküldüğünü mü düşünüyorsun, yoksa hiç dert değil mi? Sence herkeste ki kadar mı dökülüyor. Benim de saçlarım tepenin arkalarında seyrekleşti. Yağmur sesi var ama keşke yağmur da olsa. Sence?, güzel olmaz mıydı? Şu sağ köşede sırıtan gerzeğe de fitil oluyorum arkadaş ya, bak kafasını kaşıyor, şimdi de kaşlarını oynatıyor... Salı günü gidiyorum. Bu senin canını sıkmasın. Biliyorum biraz canın sıkılacak ama kendini şuncaazcık yıpratma tamam mı? Tamam mı şeker. Şişşşt, tamam mı diye soruyorum sana, cevap versene... ‘gözler anlatır’ diyorsun yani... birden efkarlandın ve sigara yakıyorsun... ara ara ‘hıh’ diye gülüyorsun biraz daha şiddetlenince ‘hıhı hıhı’ oluyor... bu şarkı senin için geliyor, tom dan rica ettim, bak oğlum yengen dinleyecek güzel söyle dedim...o da şöyle dedi: ‘abi ayıp ediyorsun, sen ne zaman birşey istedin de yapmadık ‘feyk e plastik yani’ dedi... ben de, tamam koçum, yani ben söyleyim de hah sen zaten iyi çocuksun kırmazsın beni biliyorum, dedim. Bu akşam birşey yemedin benim de karnım gitgide acıkmaya başlıyor, ne dersin birşeyler atıştıralım mı? Benim hayta karnım kazınmaya başladı etraf duvarlarını, çeperlerini –ya da midem, zaten anlamamışımdır, karın ne mide ne, hangisidir bu yemeklerin gittiği yer, neyse- tırmalıyor. Kum gibi dağılıyorum... bir avuç kumun sonsuzluğu. Nedir bu üzerimizdeki üşengeçlik! Sayamadığımız kadar çok olan şeylere sonsuz diyormuşuz. İnsan nüfüsu bilmem kaç milyarmış, kim sayıyor lan bu insanları. Gün de kaçı ölüp kaçı doğuyor. Ortalama nüfusu söylüyorsunuz aslında biliyorum ben, ama bazıları konuşurken 6milyar, 7milyar diyor nereden biliyorlar, bilmiyorum ki... neyse mevzu o değil. Ne yiyecez, asıl önemlisi bu! Ulan hergün ye, ye, nereye kadar arkadaş ya, ölene kadar yiyoruz be anasını satayım doğar doğmaz bir başlıyoruz abi ölene kadar ya, ye babam ye, ye babam ye! Ulan ayıptır ya bu kadar da aç gözlü olunmaz ki... şöyle ara da bir aç kalalım. Bir kaç gün şöyle guruldasın karınlarımız, bir diyelim ki arkadaş açlık ne kötü birşey ya. Bunu söyledikten sonra yemekler yapalım güzel güzel yemekler. Birbirimize yemekler ikram edelim, yemek yemeye çağıralım birbirimizi, hem yiyelim hem konuşalım, sohbet edelim, muhabbetimiz artsın, ayrımız gayrımız olmasın, aynı aşı yiyen aynı ekmeği bölüşen insanlar arasında ayrı gayrı olmaz arkadaş. Mesela şöyle diyelim ki lokanta da yemek yedin tek başına dışarı çıktın yürüyorsun, bi baktın hemen solunda ki inşaatta çalışan ustası amelesi işçisi duvarcısı oturmuşlar birlikte yemek yiyorlar, birlikte iş görüyorlar, hı??? anlamadım. bu benim dediğim anca ibrahim tatlısaz filmlerin de mi olur? Ulan o da zaten yemekten sonra bir şarkı patlatır sonra meşhur olur vurur parayı gözünden, sonra bi daha da uğramaz o inşaata, unutur arkadaşlarını... benim demek istediğim böyle birşey değil ki. yani zorunlulukla olacak ve kaçınılmaz şekilde olacak olan birşeyden bahsetmiyorum ki... tabii ki de insanlar birbirlerini sevmeliler bu olmazsa olmaz hiçbir şey... yemek iyi yapılmış, lezzetli olacak, severek yiyeceksin, yüzün gülecek ‘oh be’ diyeceksin “elinize sağlık” diyeceksin, öyle hemen kalkmayacaksın masadan yüzündeki gülücükleri içinde ki keyfi de paylaşacaksın sofrada... bunlar olmazsa olmaz. Valla ne getirirsen ne yaparsan yeriz, yeter ki eylediğin/yaptığın şeyi severek yap. of belim ağrıdı ya dik de duramıyorum 15 saniyeden fazla... gene bükülüyor belim... ekmek arası peynir salatalık az da domates olsa süper olur. Başka bişey yok canım çabuk gel. ben devam ediyorum dokunarak konuşmaya... of üşüdüm be... şimdi daha iyi, örttüm üstümü... sağol canım, ellerin dert görmesin, ne güzel olmuş, neyse yiyelim de devam ederiz... eline sağlık tatlım, ‘şimdiiii’ dedim ve hemen sigara yaktın, hadi bakim. Zbigniew de ne güzel yapmış şu besteleri be! Bak bu şarkının adı psikoanaliz... güzel, değil mi? ben Beyaz filminin sonunda az kaldı ağlayacaktım... gözlerim dolu dolu oldu... ama gene ağlayamadım... neredeyse 3sene oldu tek damla gözyaşı dökemedim. Öyle istiyorum ki salya sümük ağlamayı, ama olmuyor. Adeta donakalıyorum birşey söyleyemiyorum, ağlamak istiyorum, bunca his yoğunluğunda ağlayamamak beni düşündürmeye başlattı kendim hakkında... sabah ezanı da okunuyor. Vay 4kırk5 olmuş saat... bizim datça ya gitme işi yalan mı olacak yoksa... sen uyu hadi benim de gevezeliğim son bulursa uyurum birazdan... bakalım bu şarkının adı neymiş... cala noc padal snieg... hımm. güzel şarkıymış. Hadi uyu tatlım sen çok uykusuz kaldın... uyumayacak mısın??? peki o zaman uyuma... utku ya da söyledim “yarın gelebiliriz, sabah ben seni ararım” diye ama sabahı kaçırabiliriz bu gidişle... öğlen uyanmayı sevmiyorum ya... vaaay hadi beee. Yağmur başladı ha? Ne güzel ya... bu sıcak günün ardından yağmur yağması olasılığı veya beklentisi yüzde kaçtı acaba... yağmur istedim ve yağdı/bu muhabbette burada noktalandıJ
ErkGiz 9/6/07 muğla

kısa paragraf -1-

.
Belki bütün sokaklarını gezebilirim bu şehrin ama bir şey hep kalır!
Caddede yürürken insan yüzlerinden geçiyorum. Sanki tutuna tutuna gözlerine, bir ufka çıkıyorum. Orada bakışlarım, en keskini, bakışların en derindalanıdır.
“Düşünceler böyle büyüyüverir”.
Her adım kendi için sır veya düşünülmemiş olan bir düşünceyi görünür kılar bir diğeri için. Sonunda, adımlarının seni getirdiği yerde duyumsadığın gerçek, zaten şu veya bu şekilde biliyor olduğun, duymuş olduğun bir gerçeğin, kendi zihninde reankarne olduğudur. Ey! Lül

kısa paragraf -2-

.
Bir yanımda büyük boşluk, hiçliğin kokuşmuş havası –bulantı veren-
Bir yanımda “ben” varım. Ben de “siz” , ben de “sen”
Var ile Yok arasında salınıp duruyorum. Kaygılanıyorum. Çelişkiyle Varım
Yaşamın hiçbir anı, olayı yeni bir şans olarak geri dönmüyor. Hatırlanan “eksiklik” in ötesine geçemiyor. Eksiklikler birikiyor, yaşama hep “eksik” başlıyorum. Geçmiş deneyimin türlü geri dönüşümleri arasında gidip gelen zaman akımı; buna “yaşamım” diyebilirim. Umutsuzluk yüzüme daha iyi yakışmalı; buna da “tesellim” diyorum.
Bir şeyler tam ve yakışık olmalı; “büyük teselli” HazinRan03

kısa paragraf -3-

.
Ayakbağı olan bir yığın sözdizimi ve edimselliği!
Kuşku götürmez inanç saplantısallığı arasında,
kılıç gibi yarmak ve renk vermek tutkusu duyuyorum,
aralarında sıkışıp kalmışken donuk ve inançlı yüzlerin.
-Biri bunu görmeli! Birilerine göstermeli!
Yönsüz devinim, inanç saplantısı, amaç yanılgısı.
Değersizlik batağının uçuk gülleri!;
yaşamınız ve eylemleriniz değer-lendirme dışı!!!
HazinRan